Berlin’de Hafta Sonu

Biz Berlin’e gittiğimizde ben 32 haftalık hamileydim. Berlin, gece hayatıyla öne çıkan bir Avrupa şehri malum, biz de tam gece hayatı yaşayamayacak bir dönemimizde gittik. Sadece gitmek istemiştim çünkü o dönem en çok denk geldiğim ve çok sevdiğim şarkı orda olma isteği yaratmıştı. Alttaki şarkıyı başlatıp öyle devam edin yazıya, belki canınız daha çok gitmek ister o zaman.

Berlin yazısını yazmayı o kadar ertelemiştim ki artık vazgeçmiştim. Ama geçen akşam Oscar adayı filmlerden Casuslar Köprüsü’nü izledim, filmin bir kısmı Berlin’de geçiyordu ve eşimle Berlin’i özlediğimizi fark ettik. Bugün de arabaya bindiğimde yukarıdaki şarkı çalmaya başladı, ben de  açtım blogu ve yazmaya başladım.IMG_1891Berlin, eğlence hayatı kadar  tarihi ile de ilgi çekici bir şehir. Otuz yıl savaşlarıyla büyük bir yıkıma uğrayıp toparlayan şehir II. Dünya savaşında tekrar yıkılmış. 1989 yılına kadar utanç duvarı demeyi tercih ettiğim bir duvarla şehrin ikiye ayrılması, insanların diğer yakaya geçişinin tamamen yasaklanması ne kadar tuhaf ve acı.DSC_21811 Mayıs’ın Cuma gününe gelmesini fırsat bilip gitmiştik Berlin’e, iyi ki de öyle yapmışız çünkü 1 Mayıs bizdeki gibi kavga gürültüyle geçmiyormuş onu gördük. Gerçi her yerde polisler vardı ve sanırım hava karardıktan sonra sıkıntı olabiliyormuş ama gündüz Kreuzberg mahallesi festival alanı gibiydi. Türk mahallesi olarak geçen bölgede sağlı sollu tezgahlarda Türk usulü yiyecekler satılıyordu. Kısır, yaprak sarma, köfte, döner vb. bir sürü yiyeceği görünce restoran önerilerini filan boş verip karnımızı bir güzel doyurduk. Burada enteresan görüntülere şahit olduk. Mesela rengarenk saçlı punk ve hipster gençlerden oluşan gruplar ellerinde kısır, içli köfte olan plastik kaplarla çimlere yayılmış sohbet ediyorlardı. Tam bir kültür şoku, gözümün önüne ananelerin altın günleri filan geldi, ama saçlar mor. 🙂IMG_1885Berlin’de kaldığımız otelin adı Adina Apartment Hotel Berlin Checkpoint Charlie idi. Odamız bir oda bir salon açık mutfaklı bir daire şeklindeydi, temiz ve çok ferahtı. Kahvaltımız odamıza geldi ve gayet yeterliydi. Lokasyon da oldukça merkeziydi, tavsiye edebilirim. Rezervasyon yapmak isterseniz buraya bakabilirsiniz. Hemen kısa yürüyüş mesafesinde, deneyip beğendiğimiz bir restoran ve bir de pub önerisinde bulunayım. İlk gün yorgunluktan bitmiş ve akşam otele yakın bir yerlerde takılmak istediğimiz için gitmiştik. Küçük şirin bir İtalyan restoranı olan Ristorante Lungomare ve görebildiğimiz kadarıyla düzgün ve 30lu yaşlarda bir kitlenin takıldığı Newton Bar o gece bizim kurtarıcımız oldu.DSC_2202Berlin’e gitmişken görmeniz gereken yerlerden bana göre en önemlilerini yazmaya çalışayım. Berlin’in simgelerinden Brandenburg Kapısı önünde fotoğraf çekip devamında Unter den Linden Caddesinde yürüyüş yapabilir, buradaki Einstein Cafe‘de bir kahve molası verebilirsiniz. Bu arada, her yerde gördüğümüz ama benim malum durumumdan dolayı katılamadığımız “beer bike tours” yani bir yandan bisiklet çevirerek şehri gezdiğiniz gezici birahaneler de eğlenceli bir deneyim olabilir. Mitte bölgesinde yer alan, Spree nehrinin üzerinde beş müzeden oluşan Müzeler Adası ve şehrin meşhur katedrali Berliner Dom birbirlerine yakınlığı dolayısıyla da tercih edebileceğiniz başka bir turistik bölge. Burayı gezdikten sonra da nehrin yanı başındaki, amblemi, şehrin sembollerinden biri haline gelmiş bir yeşil adam olan Ampelmann restorana gidebilirsiniz. Pizzaları ve çimlerin üzerinde yayılabildiğimiz şezlonglarıyla bize son derece keyifli bir öğleden sonra yaşattı.IMG_1965Otelimize oldukça yakın olması sebebiyle, savaş zamanı Doğu ve Batı Berlin arasındaki ana geçiş noktası olan Checkpoint Charlie ilk gittiğimiz yer olmuştu. Zamanında Amerikan ve Sovyet askerlerinin nöbet tuttuğu bu noktada şu anda da sembolik olarak askerler bekliyor. Kurfürstendamm , halk arasındaki adıyla Ku’damm caddesi de bizim Bağdat Caddesi’ne benzetilebilecek sağlı sollu mağazalar ve kafeler ile yine vakit geçirmek isteyebileceğiniz bir bölge. East Side Gallery, Berlin’de en çok fotoğraf çektiğimiz yer oldu bizim. Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra, duvarın doğu yakasına çeşitli ressamların yaptığı resimlerden oluşan bir açık hava galerisi olmuş burası. Gerçekten çok güzel resimler var ve tabi ki ben hemen hemen bütün resimlerin önünde fotoğraf çekildim. 😀IMG_1899Berlin’in en sevdiğimiz yeri şüphesiz Mauerpark oldu. Özellikle Pazar günü oradaysanız buraya mutlaka gidin derim çünkü bir sürü müzik grubu parkın farklı yerlerine yayılmış müzik yapıyor ve gerçekten aralarında çok iyiler vardı. Bizdeki chill out festivalin ücretsiz versiyonu gibi bir ortam var. Ayrıca parkın giriş kısmında bir pazar kuruluyor, hem ikinci el hem yeni ıvır zıvır bir sürü şey var. Mesela ben evimiz için çok beğenerek ikinci el pirinç bir mumluk almıştım, eşim de şapka almıştı. Girerken şöyle bir pazarı gezip, kendinizi çimlere bırakın ve müziğin tadını çıkarın. 🙂DSC_2218Biz Berlin’i çok sevdik, doğumdan sonra baş başa tekrar gelmek üzere sözleşerek ayrıldık. İlk fırsatta gidip farklı bir Berlin yazısıyla tekrar geleceğimi umuyor, size de bol eğlenceli güzel bir tatil diliyorum!

Beni facebook ve instagramdan takip edebilirsiniz.

hohhoyyt

Merhaba, ben Deniz Tarhan. Yazılımcıyım, dalarım, kayarım, yemek yaparım, hayal kurarım, seyahat ederim, fotoğraf çekerim, tiyatro severim. Eşine ve oğluna aşık bir anneyim. En büyük CimBom!

You may also like...

3 Responses

  1. Mayıs 9, 2016

    […] Bizim Berlin’imiz […]

  2. Ekim 16, 2017

    […] Berlin’de Hafta Sonu […]

  3. Aralık 12, 2017

    […] Berlin’de Hafta Sonu […]

Bir Cevap Yazın

BORN TO LAUGH sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et