Finlandiya gezi notlarıma, seyahatimizin ikinci kısmında gezdiğimiz Archipelago, yani takımadalar ile devam ediyorum. Finlandiya takımadaları içinde boyutu 1 km2‘yi aşan ada sayısı 257 imiş ama bunların dışında irili ufaklı daha birçok ada var, 20000’inde yerleşim olmak üzere toplamda 70000 civarı ada varmış. Hatta birçok insanın kendi adası varmış ve turistlere de ada kiralanıyormuş. Biz adalara Turku‘dan geçtiğimiz için oraya daha yakın olanları ziyaret ettik. Her yer kar altındayken bile inanılmaz manzaralara şahit olduk, yazın buraların ne kadar mükemmel olabileceğini tahmin edebiliyorum. Fin takımadaları gezi notlarımı okuyunca umuyorum siz de bir an önce gidip görmek isteyeceksiniz. 🙂
Takımadalar turumuzun ilk durağı Kustavi oldu. Buraya Turku’dan 1 saatlik bir araba yolculuğu sonrası ulaştık. Ada, anakaraya bir köprü ile bağlı, zaten mesafe çok kısa. Yol boyunca manzaramız yemyeşil ormanlar ve bembeyaz karlar içinde ara ara serpiştirilmiş kırmızı kulübe şeklindeki evlerdi. Bana doğa çok huzur veriyor açıkçası, inanılmaz dinleniyorum doğanın içindeyken. Finlandiya’nın %70’i orman, %20’si göller ve denizlerden oluşuyormuş, bu ülkeyi bu kadar çok sevmeme şaşırmamalı.
Köyde zamanımızın büyük bir kısmını geçirdiğimiz yer Kustavin Savipaja idi. Mum atölyesi, seramik atölyesi, seramik ürünleri mağazası, ev dekorasyon butiği ve kafeden oluşan bir ortam yaratmışlar. Burası bir aile işletmesi ve işi babalarından devralmış iki kız kardeş tarafından yönetiliyor. Önce seramik tabak denemeleri yaptık, sonra biraz alışveriş yaptık ve son olarak yemeğimizi yedikten sonra yolumuza devam ettik. Gerçekten çok cici bir yer ve biz de çok keyifli vakit geçirdik. Burada yazın workshoplar da düzenliyorlarmış, birkaç saatinizi ayırmayı düşünebilirsiniz.
Kustavi’de sıradaki durağımız ArtTeatro, 2008 yılında kurulmuş bir sirk ve tiyatro okulu. Bize öğrencilerinin mini dans gösterilerinden oluşan bir demo sundular. En küçük öğrenci dokuz yaşında idi, üst sınırı bilmiyorum ama sanırım otuzlarında vardılar. Burada isteğe bağlı olarak yemekli özel gösteriler de düzenliyorlarmış. Grup olarak giderseniz, böyle bir gösteri izlemeyi düşünebilirsiniz, gerçekten çok yetenekliler.

Fotoğraf: Visit Turku
Ertesi gün sabah erkenden Pargas şehrine doğru yola çıktık, buranın Fince adı Parainen olarak geçiyor. Yol üzerinde birkaç konsere ev sahipliği de yapmış olan Finlandiya’nın en büyük kireç taşı ocağına uğradık.
Pargas’taki ilk durağımız olan Wilhelmsberg at çiftliğinde saatlerce harika vakit geçirdik. Önce evlerinde bizim için hazırladıkları atıştırmalıkları yedik, daha sonra sırayla adalı atlara bindik. Hem ormanda, hem de donmuş göl üzerinde at binme şansı yakaladım, gerçekten çok keyifliydi. Siz de bu deneyimi yaşamak isterseniz, mutlaka buraya yolunuzu düşürün. Bu arada Finlandiya’da, 500 m2‘nin üstünde olan 180000 civarı göl varmış ama gördüklerimizin hepsi donmuş durumdaydı. 😀
Tüm sabahımızı Wilhelmsberg’te geçirdikten sonra öğle yemeğimizi yemek üzere, Villa Reuter isimli harika bir butik otele geçtik. Burası hem dekorasyon hem de bulunduğu yerin doğal güzelliğiyle gönlümü fena halde çaldı.Yaz kış yapılabilecek kayak, bisiklet gibi birçok outdoor aktivite için de imkan sağlayan otel, odalarını airbnb üzerinden kiralıyor. Otelde kaldığınız zaman aktivitelerden ücretsiz faydalanabiliyorsunuz. Otelin sahibi olan çift bizim için son derece şık ve leziz bir sofra hazırlamıştı. Bira, peynir gibi bazı gıda ürünlerini de kendileri yapıyormuş, tam hayal ettiğim hayatı yaşıyorlar gerçekten. 🙂
Pargas şehir merkezine geçtiğimizde Art Bank isimli özel bir Salvador Dali sergisine gittik. Serginin sahibi Ted Wallin, kendisinin Salvador Dali’nin reenkarne olmuş hali olduğuna inanan nevi şahsına münhasır bir kişi. Burada nasıl geçtiğini anlamadığımız iki saat kadar bir süre geçirdik. Hem Salvador Dali’nin hayatıyla ilgili birçok detay öğrendik hem de kendisinin burada sergilenen eserlerini ve mobilyalarını gördük. Ted, burada yemekler de düzenliyormuş, gerçekten keyifli bir sohbet olacağına eminim.
Merkezde yemek için Cafe Hallonblad isimli vintage kafe’ye uğradık. İki genç hanım tarafından işletilen pek cici bir yer. Burada öğle yemeği için mini bir açık büfe var, bir de birbirinden leziz tatlılar. Pargas’a yolunuz düşerse buraya uğramanızı öneririm. Yazın bahçesi de açılıyormuş, biz ancak karlar altındaki halini görebildik.
Bu şehirden birkaç hatıra almak isterseniz size Gullkrona isminde çok tatlı bir butik önereceğim. Burada, ev aksesuarından takıya, spa gereçlerinden çocuk oyuncaklarına, kıyafetten kart postala kadar aklınıza gelebilecek birçok kategoride minnoş ürün bulabilirsiniz. Ben nereye baksam bir şeyler almak istedim açıkçası, bir daha gitme fırsatım olursa uzun vakit ayırmak isterim.
Takımadalar gezimizin son durağı Korpo oldu, bu adaya iki ayrı feribota binerek ulaşabildik ama feribotta geçirdiğimiz süreler çok kısaydı. Yanlış hatırlamıyorsam biri 4 dakika, diğeri 7 dakika sürdü. Bu adayı maalesef sadece karanlıkta gördüm. Birçoğunuzun bildiği üzere Finlandiya kışın bize göre çok az gün ışığı alıyor, benim orada olduğum sırada 9:30 gibi aydınlanmaya başlayıp 15:30 gibi kararıyordu. Bizim Korpo’ya ulaşmamız da, ayrılışımız da karanlık saatlere denk geldiği için ortamın güzelliğini pek göremedim.
Korpo köy merkezinde verdiğimiz ufak mola sırasında Amalias Hem isimli bir butiği ziyaret etme şansımız oldu. Ev dekorasyonu, bakım ürünleri ve kıyafet satışı yapılıyor, bir de ufak kafesi var. Biz kapanmak üzereyken gittiğimiz için alışveriş yapacak vakit bulamadık ama Korpo’ya yolunuz düşerse uğramanızı tavsiye ederim.
Konaklama için tercih ettiğimiz, deniz kıyısında yer alan Hotel Korpoström, Korpoström Archipelago Centre isimli sanat, kültür ve bilim merkezine ait bir otel. Tümü deniz manzaralı kulübe tarzında 16 odadan oluşuyor. Büyük bir Fin saunası ve restoranı da bulunan otelin geceliği 110€, kahvaltı ve sauna fiyata dahil. korpostrom@tritonmarin.fi adresine mail atarak rezervasyon yapabilirsiniz. Bu arada minik domatesler yaz kış bu bölgede yetişiyormuş.
Akşam otele yerleştikten sonra Nestor Hotel bünyesindeki Backpocket isimli muazzam bir restorana gittik. Bu restoran çok genç ve yaratıcı bir aşçı tarafından işletiliyor ve biz gittiğimiz akşam iki tane kendi gibi genç ve yetenekli aşçı ile birlikte bize servis verdiler. Finlandiya seyahatimiz boyunca yediğim en mükemmel yemekler buradaydı. Bu kadar küçük bir yerde böylesine üst seviye bir restoran olması gerçekten harika. Sırf bu restoranın yemekleri için bile Korpo’ya tekrar gitmek istiyorum gerçekten. Bu arada biz Nestor’da kalmamış olsak da odalarını gezme fırsatımız oldu, konaklamak için gönül rahatlığıyla önerebilirim.
Fin takımadaları gezisi benim için tam bir masaldı, siz de bu masalı yaşamak istiyorsanız Finlandiya seyahatinize bu geziyi eklemelisiniz. Özellikle yazın çocukla da inanılmaz keyif alacağınız bir macera olacağına eminim. Belki kendinize özel bir ada bile kiralarsınız kim bilir. Ben de bir sonraki seyahatim için oğlumu götürmek istiyorum.
Nordik Blogger Deneyimi kapsamında, bizim için özenerek hazırladıkları bu müthiş gezi için Visit Archipelago ekibine çok teşekkür ediyorum.
Instagram: hohhoyyt
Facebook: hohhoyyt
7 Responses
[…] ederim. Adalardan bazılarına yaptığımız ziyaretlerle ilgili ayrıca bir yazı yazdım, buradan […]
[…] Bir Tatlı Huzur Almaya Geldik: Fin Takımadaları […]
[…] Bir Tatlı Huzur Almaya Geldik: Fin Takımadaları […]
[…] Bir Tatlı Huzur Almaya Geldik: Fin Takımadaları […]
[…] Bir Tatlı Huzur Almaya Geldik: Fin Takımadaları […]
[…] Bir Tatlı Huzur Almaya Geldik: Fin Takımadaları […]
[…] Bir Tatlı Huzur Almaya Geldik: Fin Takımadaları […]